Evliyânın büyüklerinden.

İnsanları Hakk’a dâvet eden, doğru yolu göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen âlim ve velîlerin on dördüncüsüdür. Hazret-i Hüseyin’in soyundan olup, seyyiddir. Çömlekçilik yaptığı için “külâl” lakabı ile meşhûr olmuştur. Babası Seyyid Hamzâ Medîne’den gelip, Buhârâ’nın Efşene köyüne yerleşmiş, sâlih bir zâttı. Evliyânın meşhurlarından Muhammed Bâbâ Semmâsî’nin talebesi ve Behâeddîn-i Buhârî Nakşîbend hazretlerinin hocasıdır. Buhârâ’nın Sühârî kasabasında doğdu.

Doğum târihi bilinmemektedir.

1370 (H.772) senesinde Sühârî’de vefât etti. Kabri oradadır.

Annesi Emîr Külâl’e hâmileyken, şüpheli bir lokma yese, karın ağrısına tutulur, o lokması mîdesinden geri çıkmadıkça, ağrıdan kurtulamazdı. Bu hâl üç defâ başına gelince, çok temiz ve hayırlı bir çocuğa hâmile olduğunu anladı. Bundan sonra yediği lokmaların helâlden olmasına daha çok dikkat edip, ihtiyâtlı davrandı.

Emîr Külâl, henüz on beş yaşlarındayken, güreşmeye heves etmiş ve bu işle meşgul olmaya başlamıştı. Bir gün er meydanında güreş tutmakta ve büyük bir kalabalık da onu seyretmekteydi. Zamânın büyük âlim ve mürşid-i kâmili olan Muhammed Bâbâ Semmâsî, tam güreş sırasında oradan geçiyordu. Durup, uzun müddet ayakta onu seyretti. Yanında bulunan talebeleri bu hâle şaşıp, kendi kendilerine; “Acabâ bu işle meşgul olanları seyretmesinin sebebi nedir?” diye düşündüler. Muhammed Bâbâ Semmâsî, yanında bulunan talebelerinin kalplerinden geçeni anlayıp buyurdu ki: “Bu meydanda öyle bir mert vardır ki, pekçok kimse onun sohbetinin bereketiyle evliyâlık konaklarının üstün mertebelerine kavuşacaktır. Onu bulunduğumuz yola bağlamak istiyorum. Onlar böyle konuşurken, Emîr Külâl’in gözleri Muhammed Bâbâ Semmâsî’ye takıldı. Görür görmez, birdenbire kalbi ona tutulup değişiverdi. Hemen koşup yanına yaklaştı. Muhammed Bâbâ Semmâsî’nin elini öptü. O güne kadar yaptığı bütün hatâ ve günâhlardan tövbe etti ve Muhammed Bâbâ Semmâsî’ye sâdık bir talebe oldu. Yirmi sene sohbetine ve derslerine devâm etti. Hocasının vefâtından sonra, yerine geçip, irşâda başladı. İnsanların İslâm ahlâkı ile ahlâklanmasını, kalbin ve rûhun kötü huylardan arınmasını, Allah rızâsı için güzel iş ve ibâdet yapmayı sağlayan ve bu iş için lâzım olan bilgileri öğreten tasavvuf ilminde çok talebe yetiştirdi. Pekçok kerâmetleri görüldü.

Şâh-ı Nakşibend Bahâeddîn-i Buhârî, Emîr Kilân, oğlu Emîr Hamza ve Timur Han da, talebeleri arasındaydı. Bilhassa Bahâeddîn-i Buhârî, onun vâsıtasıyla aldığı feyzleri yüz binlerce Müslümanın gönlüne akıttı.

Emîr Külâl hazretleri, ölüm hastalığındayken, talebelerine şöyle vasiyet etti:

Ey kıymetli talebelerim! İlim öğrenmekten ve Muhammed aleyhisselâmın yoluna tâbi olmaktan aslâ ayrılmayınız. Bu, mümin için bütün saâdetlerin ve nîmetlerin vâsıtasıdır. Bunun için Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: “İlim öğrenmek, her Müslüman erkek ve kadına farzdır.”

Yâni her Müslüman erkeğin ve kadının, kendine lâzım olan din bilgilerini öğrenmesi farzdır. Bunlar, sırasıyla şunlardır:

1) Îmân ve îtikat bilgileri,

2) Namazla ilgili bilgiler,

3) Oruçla ilgili bilgiler,

4) Zengin ise, zekât ile ilgili bilgiler,

5) Eğer zengin ise, hac ile ilgili bilgiler,

6) Ana-baba hakkını öğrenmek. Allahü teâlânın kendisinden râzı olmasını isteyen annesinin ve babasının rızâsını kazanır. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem"; “Allahü teâlânın rızâsı, ana-babanın rızâsını kazanmakla elde edilir.” buyurdu. Bu bakımdan, anne-babanın hakkını gözetmek mühimdir.

7) Sıla-i rahm (akrâbayı ziyâret),

8) Komşu hakkını gözetmek,

9) Lâzım olan alış-veriş bilgilerini öğrenmek,

10) Helâli ve haramları öğrenmek. Çünkü insanların çoğu, bilmediğinden ve bildiği ile amel etmediğinden helâk olmuştur.

İyi biliniz ki, dünyâyı ve dünyâya düşkün olanları sevmeniz, Allahü teâlânın râzı olduğu yolda yürümenize mânî olan büyük bir engeldir. Dâimâ Allahü teâlâyı hatırlayıp, O’nu zikrediniz ki, dîninizi dünyâya değişmemiş olasınız. Her hâlde Allahü teâlâdan korkunuz, hiçbir ibâdet Allah korkusundan daha tesirli değildir. Allahü teâlâdan korkan kimseden çekininiz. Allahü teâlâdan korkmayan kimseden ise, korkmayınız.

Biliniz ki, kalbin, dilin ve bedenin temiz olması, helâl lokma yemeye bağlıdır. Helâl lokma yiyen insanın mîdesi, içinde temiz su toplanan havuz gibidir. Bu havuzdan etrâfa temiz su dağılır ve bu su ile çiçekler yetişir, ağaçlar meyve verir, ondan istifâde edilir. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem", bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki: “Bir kimse, hiç harâm karıştırmadan, kırk gün helâl yerse, Allahü teâlâ onun kalbini nûr ile doldurur. Kalbine nehirler gibi hikmet akıtır. Dünyâ muhabbetini kalbinden giderir.”

Câhiller ile görüşmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır. Simâ’ yapıyoruz diyerek hoplayıp zıplayan kimselerin meclislerinden uzak durunuz. Onlarla oturmayınız. Onlarla sohbet, kalbi öldürür. Bunun için bu yolun büyükleri, bu işten uzak durmuşlardır. Gerçekten simâ’ hâlinde olan kimsenin hâli öyledir ki, o anda bıçak çalsan haberi olmaz. Eğer böyle olursa, o kimsenin sima’ hâlinde olduğu anlaşılır...”

Emîr Külâl hazretleri vasiyetini tamamladıktan sonra, oğlu Emîr Hamza’yı yerine halîfe seçerek, bunu öteki oğulları ile talebelerine bildirdi. Perşembe günü sabaha doğru vefât etti.